Bir Duruşun Olsun

mücevher

Dünya gündemi karşısında sessiz kalmak, yeni jenerasyonun değerleriyle uyuşmuyor. Aslında doğası gereği apolitik olamayan mücevherin son temsilcileri de insan ve doğa haklarına sahip çıkarak birer aktivist oluyor.

Yer, Glastonbury Festivali. Sahnede Kendrick Lamar, son albümü Mr. Morale & the Big Steppers’ı seslendiriyor. Son parçasında, başında Hz. İsa’nın çarmıha gerilirken taktığına inanılan dikenli taca benzetilmiş pırlantalı bir tasarımla beliriyor, bir yandan kırmızılar içinde dansçılar ona eşlik ederken finalde bu taçtan yüzüne kanlar damlıyor ve “Yaşasın kadın hakları!” diye bağırmasıyla gösteri tamamlanıyor. Müzik endüstrisi sosyal akımlarla her zaman etkileşim içinde olmuştur, moda da bunun bir uzantısı olarak siyasi görüşlerin dolaylı ya da direkt ifade edildiği ikincil bir platforma evrilmiştir. Mücevherin ise böylesine açıkça politik bir role büründüğü örnekler sayılıyken, Lamar’ın Amerika’da kadın hakları konusunda yaşanan gerici kararları eleştirmek için bir mücevhere başvurması aslında bu tasarımların farklı bir statüye sahip olduklarını bizlere hatırlattı. Tiffany & Co. toplam 137 karat değerinde 8000 adet pırlantaya sahip bu titanyum tacı Lamar ile ortaklaşa çalışarak hazırlamış. Aslında taç, günümüzde dekoratif amaçla hazırlanan versiyonlar dışında, başlı başına bir politik simge. Protokol davetlerde hâlâ gördüğümüz Garrard imzalı İngiliz kraliyet taçlarından Macar Krallığı’na ait bin yıllık St. Etienne tacı gibi müzelerde sergilenenlere; bu mücevher monarşi, hükmetme gücü ve zenginliğin bir dışavurumu. Tam da bu yüzden otoriteyi sorgulayan punk akımında sıkça taçlar kullanılır, aksesuara indirgenir, ironiyle alaşağı edilir. Yine üstün başarıyı taçlandırmak isteyen resmi kurumlar, madalyalara ve nişanlara başvurur, mücevhere milli anlamlar yüklerler. Taçlar gibi bu nişanlar da bir başkaldırma aracına dönüşmüşler; tıpkı 20. yüzyıl başlarında İngiltere’de kadınlara oy verme hakkını savunan Süfrajet akımı üyelerinin taktığı, zindan kapısı ve zincir motifli mor kurdeleli broşlarda olduğu gibi.

Marie Antoinette’in müsrif harcamalarına dair çıkan dedikodularla Fransız halkını devrime iten pırlantalı kolyesinden sokak tezgahlarında satılan barış sembollü kolye uçlarına, mücevherin parlamak dışında bir sorumluluğu aslında hep oldu. Çağdaş mücevher marka ve tasarımcıları da bu misyonun farkında ve dünyayı değiştirmeye kararlı.

mücevher

Örneğin Ukrayna’nın işgale uğramasının ardından sesini yükseltenler arasında çoğunluktalardı; UNICEF’e 1 milyon dolar bağışlayan Pandora, mavi topaz ve sarı sitrin kullanarak tasarladığı küpeyle ülkenin bayrağına gönderme yapan ve satışından elde edilecek gelirin tamamını UNICEF’e bağışlayan Bibi van der Velden, aynı şekilde World Central Kitchen’a yardım amaçlı tasarımlar hazırlayan Marla Aaron, Harwell Godfrey ve Johnny Nelson, bunlardan sadece birkaçı. Aynı şekilde geçtiğimiz yıl Afganistan’daki savaş ortamında yardıma muhtaç kadın ve çocuklar için Shaun Leane’den Liv Luttrell’e farklı yetenekler özel parçalar hazırlamış, Roseberys müzayede evinin Jewellers for Afghanistan adlı açık artırmasıyla bağış toplamışlardı. Güney Afrika’nın kötü şartlardaki mahallelerini iyileştirmeyi hedefleyen kuruluş Empower Shack için Vhernier for Africa kolyesinden elde edilen gelirin yüzde 25’ini ayıran Vhernier’den zor koşullardaki çocuklara destek olan Save the Children Vakfı için özel B.zero 1 serisinden parçalar yorumlayan Bulgari’ye, pek çok mücevher markası insancıl adımlar atıyor. Bazıları içinse bu sosyal sorumluluk tek bir koleksiyon veya projeyle sınırlı değil; tıpkı tüm gelirleri bağışlayan Sidney Garber ya da sağlık ve insan hakları odaklı derneklere her satıştan düzenli bağış yapan Awe Inspired gibi. Bağış konusunda gelmiş geçmiş en etkileyici örnek ise Elizabeth Taylor’ın 2011’deki vefatının ardından tüm mücevher koleksiyonunu Christie’s müzayede evinde açık artırmada satışı ve kurucusu olduğu AIDS’le savaş derneği için tam 137,2 milyon dolarlık yardım sağlayışı olabilir.

mücevher

Pırlantaların aslında kan ile lekelenmesi Kendrick Lamar’dan öncesine, Blood Diamond adlı 2006 yapımı filme dahi konu olan, bazı değerli madenlerin yıllarca kanun dışı gruplarca insanlık dışı şartlarda, silah ticaretine katkıda bulunarak işletilmiş olmasına uzanıyor. İşte bu yüzden Responsible Jewellery Council’a üye olan Cartier ya da Green Carpet felsefesini savunan Chopard gibileri, mücevheri etik yollarla tedarik etme ve hazırlama için ant içmiş durumdalar. Pomellato for Women girişimiyle kadın dayanışmasını destekleyen Pomellato, UNICEF’e destek amaçlı bileklikler hazırlayan Louis Vuitton, COVID-19 ile mücadele için tasarımlarını bağışlayan Nikos Koulis... Artık büyük kuruluşlara üye olacak ölçekte ya da ciddi bağışlar yapacak güçte olmasa bile, her markadan insan ve doğa dostu bir politik duruş sergilemesi ve sesini bu konularda yükseltmesi isteniyor. Z kuşağı gibi yeni jenerasyonların beklentisiyle yaygınlaşan bu standart, mücevher markalarına dünyayı değiştirme şansı tanıyor.

mücevher

Kaynak: Vogue

Bir Duruşun Olsun Hakkında S.S.S.

0 Yorum

Yorum Yaz

e-Posta adresiniz açık bir şekilde yazılmayacaktır. * alanlar zorunludur.

0 yorum