Değerler Arkeolojisi

Bu yıl mücevher alanında ilginç keşifler oldu: Bahamalar’da 17. yüzyılda batan bir gemiden zümrütlü kolyeler ve incili yüzüklerin yer aldığı bir hazine sandığı, II. Dünya Savaşı’nda Nazilerin yağmalayıp Polonya’daki bir malikanenin bahçesinde sakladığı tonlarca altın, Çorum’da bir çiftçinin tarlasını çapalarken bulduğu Hititler’den kalma bronz bir bilezik... Alışkanlıklardan değer ölçütlerine, çıkılan macera seferlerinden yaşanan adaletsizliklere kadar insan tarihine dair pek çok bilgiyi barındırma özelliğini taşıyor aslında mücevherler. İşte tam da bu yüzden Temmuz ayında Paris Haute Couture Haftası’nda sunulan High Jewellery koleksiyonları, günümüze dair pek çok şeyi gelecekte anlatacak, hangi zanaatları yılların eskitemediğini ya da hangi malzemelerin değer kazandığını belgeleyecek.

 MESSIKA

Messika

Arkeolojik gömü ilhamından yola çıkarak yeniliklere bakarsak, Messika’dan başlamalı. Hikaye anlatıcılığına bürünen Valérie Messika, Antik Mısır’a dair sembolleri retro-fütüristik bir çizgide Beyond the Light adlı koleksiyonda buluşturmuş. 110 karatlık ham bir elmas, Botsvana madenlerinde bulunmasının ardından altı ay süresince Messika’nın uzmanları tarafından titizlikle kesilmiş, önce Akh-Ba-Ka adlı kolyedeki 33 karatlık pırlantaya, sonra da serideki diğer parçalara çarpıcı pırlantalar olarak dağılmış. Horus’un gözünü somutlaştıran bir pandantifde olduğu gibi Mısır’ı düz anlamıyla ele aldığı parçalardan ziyade, firavun mücevherlerine geometrik ve heykelsi göndermeler yapan choker kolyeler aslında Messika’yı çağdaş kılıyordu. Bunun kanıtı, plastron olarak adlandırılan boyundan omuzlara yayılan heybetli kolyeleri, başka yaratıcı isimlerin de koleksiyonlarına katmış oluşuydu. Louis Vuitton’da Francesca Amfitheatrof’un 18.08 karatlık Sri Lanka safiriyle zümrüt ve pırlantaları yan yana getirdiği Liberty kolyesi ya da Boucheron’da Claire Choisne’ın bir erkek model üzerinde sergilemeyi seçtiği, pırlanta ve sedefli Coquillage kolyesi gibi cüsseli tasarımlar, bu yaz açık ara öne çıkan parçalardı.

MESSIKA

Dior

Gucci için üçüncü defa High Jewellery koleksiyonu tasarlayan Alessandro Michele de 1800’lerden kalma, manzara temalı mikro-mozaikleri bazı parçalara entegre ederek arkeolojiyi oyuna dâhil etmişti. Hortus Deliciarum, Antik Yunan’daki incilerden 1970’lerin saykedelik renkli desenlerini çağrıştıran turmalin-akuamarin eşleşmelerine, zaman ve mekan algısını alt üst eden bir yolculuğu konu alıyordu. Gucci, bu yeni High Jewellery koleksiyonunun yüzü olması için Jessica Chastain’i elçisi olduğu Piaget’den transfer ederek iddiasının altını çizerken, İsviçreli marka nispeten güvenli suları tercih etmişti. Kuş tüyü işçiliğiyle süslenen, merkezinde bir siyah opalin parladığı saatin öne çıktığı Solstice adlı Piaget koleksiyonunda, kontrast geometrik şekillerin ve dalgalı formların çıkış noktası haute couture geleneğiydi. Piaget bu ilhama başvuran tek mücevher ustası da değildi. Önceki Dior High Jewellery koleksiyonları için dantel ve örgü şeritleri yorumlamışlığı olan Victoire de Castellane, bu sefer desen temasını ele almış, kareli ve çiçekli gibi farklı motifleri mücevherlere yansıtmıştı. Taormina’da özel bir davetle tanıtılan Dior Print adlı koleksiyon, tasarımcının bir dönem sarı altın ve renkli taşlı maksimalist çizgisinin yerini asimetrik dizilimlerin öne çıktığı çağdaş bir stile bıraktığının son kanıtıydı.

 

High Jewellery koleksiyonları, tıpkı değerli taşların yerin altında yüzlerce yılda oluşması gibi uzun soluklu hazırlıklar gerektirir. Covid-19’un ardından turizm henüz normale dönerken bu yaz tanıtılan yeni tasarımlarda ortak temalardan birinin seyahat olmasına bu yüzden şaşırmamalı. Harry Winston, yeni parçalarını St. Barts ve Santorini gibi coğrafyalara ithaf ederken kimileri hayal ürünü rotaları düşlemişti. Çılgın bir mimar edasıyla soyut ve geometriği harmanlayarak hazırladığı Beautés du Monde koleksiyonu için Cartier hem dünyanın dört bir köşesindeki doğa harikalarından hem de deniz ejderhası gibi mitlerden yola çıkmıştı. Boucheron gerçek kelebek kanatları, çakıl taşları ve deniz kabuklarını yüksek mücevhere entegre ederek değer algılarının sınırlarını zorlarken kreatif direktörün ilhamı uzak evrenlerdi. Hayal ürünü destinasyonlarda son durağı belirleyen ise Bulgari oldu. Eden, The Garden of Wonders koleksiyonunda bazen 25.70 karatlık bir pembe spinel, bazen de 61.30 karatlık bir mavi safire sarılı karşımıza çıkan İtalyan markanın sembolü Serpenti yılanlar doğal olarak bu cennet bahçesindeki yerlerini almışlardı.

 MESSIKA

Chanel

Bu tip yüksek değerdeki nadide taşların yer aldığı High Jewellery koleksiyonlarında zihinde beliren tasarımlar değil, taşlar etrafında şekillenen hikayeler anlatılır. Chanel, ilk mücevher koleksiyonu Bijoux de Diamants’ın 100. yaşını kutladığı 1932 adlı koleksiyonda Allure Céleste kolyesinin merkezine 55.55 karatlık bir mavi safiri yerleştirerek bu sürecin ön gösterimini yapmıştı. Paris’teki sunumda, koleksiyonun tamamını sergilemek için, bir asır önce Gabrielle Chanel’in apartman dairesinde gerçekleşen sunumun ruhunu yakalayan bir atmosferde, moda efsanesinin çocukluğundan izler ve evinden dekoratif detaylar taşıyan loş ve gizemli bir sergi alanı yaratılmıştı. Patrice Leguéreau’nun kreatif direktörlüğünde, teatral denecek boyutlardaki taşlardan yaratılan güneş, ay ve yıldız formlu tasarımlar adeta mücevher kainatları gibi bu loş ortamda parıldamaktaydı. Legend of Diamonds ismini verdiği koleksiyonu pırlantalara adayan Van Cleef & Arpels ise, Paris’teki sunumu için illüstrasyon sanatçısı Jérémie Fischer’in duvarlarını kapladığı, Place Vendôme’daki bir malikanenin özel bir odasını tercih etmişti. Biri 79.35 karatlık oval kesim, bir ötekisi 51.14 karatlık elmas kesim gibi sayısal değeri ve heybetiyle şok etkisi yaratan pırlantaları kadar bu koleksiyonu özel kılan, onlara eşlik eden zümrüt, safir ve yakutlara Mystery Setting tekniğiyle yer verilişiydi. Bu özel kesim ve mıhlama sayesinde taşlar, tıpkı bir kumaş gibi bütüncül bir doku ve görünüme kavuşmuştu.

MESSIKA

Piaget

Toplam değeri 150 karatı aşan akuamarinlere yer verdiği kolye tasarımıyla Pomellato; Delfina Delettrez’in sarı pırlantalardan yorumladığı FF logolu kolyesiyle ilk High Jewellery koleksiyonunu sunan Fendi; alüminyum ve titanyum gibi malzemelerden hipnotik motifler çalışarak pırlantalarının ötesindeki stil iddiasını vurgulayan De Beers...

Bret Easton Ellis, Glamorama romanında Place Vendôme’u havaya uçurma girişiminde bulunan modellerden bir ajan grubunu anlatır. Hiç yaşanmayacağını dilediğimiz böylesi distopik bir felaket eğer bu yaza denk düşseydi, tıpkı yüzlerce yıl sonra bulunan gömüler gibi dışavurumcu dev kolye ve taşlar, doğayı ve giyim kültürünü somutlaştıran tasarımlardan oluşan tüm bu eserler, işte harabelerin altından parlayacak ve günümüz insanına ve değerlerine ışık tutacaktı. 

Kaynak: Vogue

Değerler Arkeolojisi Hakkında S.S.S.

0 Yorum

Yorum Yaz

e-Posta adresiniz açık bir şekilde yazılmayacaktır. * alanlar zorunludur.

0 yorum