Magazin
Mavi saçları ve her bir tırnağının üzerinde şeker büyüklüğünde, üç boyutlu Bugs Bunny, Dumbo ve minyatür milkshake şeklinde aplikeler var. Marni’yi tanınmayan bir moda mezununun ilk koleksiyonuyla ya da arşivlik Miu Miu’yu New Yorklu cinsiyetsiz bir mikro markanın ileri dönüştürülmüş kroşe atletiyle harmanlamaya oldukça müsait. Hayır, o mega ünlü İtalyan bir influencer ya da Danimarkalı bir “it-girl” değil; yaratıcı danışman ve moda yazarı Kristen Bateman. Tek bir #işbirliği ya da #sponsorluiçerik mesajı göremeyeceğiniz Instagram hesabında 12 binden fazla takipçisi var.
Böylesi biricik bir stille Bateman istese kendini akışa bırakabilir ve takipçilerini kullanarak markaları giysilerini giymesi için peşinden koşturabilirdi. Peki, neden yapmadı? “Ben influencer değilim” diyor açıkça. “Ben yazarlık ve danışmanlık yapıyorum; dolayısıyla giyim stilimle ya da sosyal medyada markalarla para kazanmıyorum. Bu ilgimi çekmiyor. Influencer’lara ve yaptıkları işe saygı duyuyorum, endüstrinin ayrılmaz bir parçasını oluşturuyorlar. Demek istediğim, benim işim bu değil.”
Eski motivasyonlarla beğeni peşinde koşmadığı hâlde akışlarımızda beliren bir grup kadından yalnızca biri Bateman. Bu kadınlar, özetlemek gerekirse, keyif için giyiniyorlar. “Bazen sırf yürüyüşe çıkarken bile giyiniyorum çünkü canım öyle istiyor” diyor Bateman. “Moda haftası dışında da giydiklerimi çoğunlukla sosyal medyada, bilhassa TikTok’ta kaydediyorum. Birbirimizle pek de bağ kuramadığımız bir dönemde aynı şeyi yapan bir grup insan olduğunu keşfettim. Çok da keyifli!”
Birçoğumuz, şehir sakinlerinin stilini belgeleme üslupları sayesinde yükseliş yakalayan sosyal medya hesaplarına aşinayız. Bu türdeki ilk büyük hesap olan @parisiensinparis’i taklitçileri izledi (@berlinersinberlin, @amsterdammers.in.amsterdam ve hatta, evet, @melbournians.in.melbourne). Benzer bir hesap olan @watchingnewyork’ta Johnny Cirillo, New Yorkluları yalnızca moda haftası dışında gözlemleyerek elinde buzlu kahveleri, ayaklarında parıltılı Nodaleto ayakkabıları ve üstlerinde bol kazaklarıyla hafta sonu yürüyüşüne çıkmış bir çiftin samimi fotoğraflarını çekiyor. Bu hesaplar, Steven Meisel’in 2005 yılında efsanevi Vogue İtalya “Hollywood” kapağında ölümsüzleştirdiği, 90’ların sonu 2000’lerin başındaki “ünlülerin peşindeki paparazzi” trendine göz kırpıyor.
“Artık çoğu insanın kendine özgü bir kimlik istediği bir dönemde yaşıyoruz” diyor Cirillo savunmasız anlara duyulan ilginin tekrar alevlenmesi ve hasbelkaderin büyüsü konusunda. “Baştan aşağı gri giyinmiş bir adamın fotoğrafını çekmiştim. Çok kasvetli bir gündü ve şehir de uyuşuk hâldeydi. Ona kıyafetini sorduğumda şöyle dedi: ‘Hava gri, ben de griyim.’ O anda her şey anlam kazandı.”
Bu hesaplar modanın yılın her günü yaşadığı gerçeğini kabul etmeleri ve moda markalarının sosyal medya pazarlama bütçelerinin dokunuşundan uzaktaki gerçek insanların giyim stilini yüceltmeleri sebebiyle ciddi bir kitle kazandı. Peki ama neden şimdi?
Trend döngüleri daha özgün bir ifade biçimine doğru eğilimin kaçınılmaz olduğunu söylese de Bateman, pandeminin insanlarda ket vurulmuş bir kendini ifade dürtüsüne yol açtığını söylüyor. “İlk kez sergileyeceğim ve beni heyecanlandıran çok sayıda güzel işim vardı” diyor. Genellikle moda öğrencilerinin ve gözden uzaktakileri kovalayan yaratıcıların uğradığı daha ufak, bağımsız defilelerin etrafında geçtiğimiz sezon daha fazla sokak stili fotoğrafçısı gördüğünü söylüyor (Collina Strada’nın yakın zamandaki defilesini hatırlayın; Ella Emhoff ezilmiş kadife pantolonu ve meyve baskılı üstüyle çıkagelmişti). “Herkes geri dönmüş olmaktan ve hatırlamaya değer moda görmekten büyük heyecan duyuyor” diye ekliyor.
Fakat meselenin özü, salt dikizciliğin anlaşılabilir cazibesinden daha derinde saklı. “İnsanların büyük bir bölümü yaşamlarını gözden geçirdi ve artık neyin onlar için önemli olduğu konusunda vizyonları hiç olmadığı kadar net” diyor model, aktivist ve Vogue İskandinavya moda editörü Rawdah Mohamed. Kendisi de kültürünü ve yaratıcılığını kıyafetleriyle ifade ediyor.
Fütürist ve trend tahmin ajansı Future Narrative’in kurucusu Petah Marian’a göre daha nüanslı bir stil arayışı homojenleşmeyle ilintili. “Hızlı moda ve sosyal medya gerçekten de her kombinasyonu uygun bir fiyat noktasında insanlara sundu. Trendler tek bir sosyal medya gönderisi hızıyla dünyayı dolaşabiliyor ve bu da her şeyin her yerde erişilebilir olduğu anlamına geliyor. Bu rahat erişilebilirlik de yaratıcı olma ihtiyacını ortadan kaldırıyor” diyor. “Özsaygımız sosyal medyada aldığımız beğenilere giderek daha da bağlanıyor ve bu pozitif sosyal pekiştirmeyi trendlerle uyumlu giysiler giyerek almak daha da kolaylaştı. İnsanlar sosyal medyayla kurdukları ilişkiyi gözden geçirdiğinden, beğenilerden ziyade kendimiz için giyinmeye duyulan ilgi tekrar alevlendi.”
Karantina döneminde, esas değerlerimizin tekrar öne çıkması durumu sürdürülebilirlik gibi meseleleri de etkiledi. “Artık tam anlamıyla dönüm noktasındayız; insanlar satın aldıklarımızın çevre üzerindeki etkisini ciddi anlamda göz önünde bulundurmaya başladı” diyor Marian ve gardırobumuzla kurduğumuz kişisel ilişkilere değiniyor. “Giydiklerimiz yalnızca trendlerle değil, kendimiz hakkında anlattığımız hikayelerle ve onlarla edindiğimiz deneyimlerle de aramızda bir bağ kuruyor.”
Cirillo da aynı fikirde: “İnsanlar gerek trendlere gerek tüketiciliğe daima bir direnç gösterecek ve buna ihtiyacımız var. Çarkların dönmeye devam edebilmesi için gerekli bir denge var” diyor ve pandemi döneminde Kendin Yap hareketinin yükselerek tekrar kullanılan parçalara olanak sağladığını ekliyor.
Yeniden satış da refakatçi trendlerden. Bateman, genç neslin eşsiz tek parçalar peşinde koşmasıyla piyasanın büyüdüğünü fark etmiş (Ufak bir not: Yeniden satış sitesi TheRealReal 2021’de markasız giyim kategorisinde büyük artış gördüğünü duyurdu). “Moda Haftası’nda ve sosyal medyada Galliano dönemi Dior’dan Saddle çanta ya da ikinci el bir Fendi mini Croissant çanta takmak artık bir onur nişanı taşımaktan farksız. O parçadan başka kimsede yok ve bu çok havalı bir şey.”
Influencer balonunun patlayışına dair konuşmaların başlamış olması pek de şaşırtıcı değil. Bununla birlikte, Marian’a göre bütünüyle bir patlamadan ziyade iyi giyinen ve bir yandan da bir şeyleri savunan insanların yükseldiğini göreceğiz. “İnsanlarda karşılık bulan mesajlar değişiyor.” Pandemi döneminde Finlandiya ve Birleşik Krallık’ta faydalı sağlık mesajları yaymak üzere hükümet tarafından görevlendirilen “genuinfluencer’lar”dan da söz ediyor.
Öte yandan bir de Annacarla Dall’Avo ve Simona Carlucci var; Instagram’da birlikte NOFACE olarak tanınıyorlar. Kişisel şöhrete sırtlarını dönüp yalnızca giysilerinin fotoğrafını çekmeye, dolayısıyla yüzlerini ve kimliklerini saklamaya karar veriyorlar. “Giysilerimizin bizi anlatmasını istiyoruz ve bunun bizi eşsiz kıldığına inanıyoruz” diyor Carlucci. Sosyal medyanın etkileşim kurallarını hiçe sayıyor. “İnsanların onlara ilham vermek ve modadan keyif almalarını sağlamak için hazırladığımız stil kombinasyonlarına odaklanmalarını istiyoruz” diyor Dall’Avo. Yüzlerini göstermemelerine rağmen stillerini uzlaştırıcı bir samimiyetle paylaşmayı seviyorlar. “Moda içimizdeki ruhu, yaratıcılığımızı, tutkumuzu ve kişiliğimizi göstermemizi sağlıyor. Bazen de kaçıp, giyince kendimiz gibi hissettiğimiz kıyafetlerimizde yaşamamızı sağlıyor” diyor Carlucci.
Dış baskılara boyun eğmeden kendi benliğinden bir şeyler sunmanın insana güç veren bir yanı var. “Hislerimi dinliyorum. Doğru hissetmiyorsa ya da üzerimde rahatsızsa gitmek zorunda. Stiliniz ve öz ifadeniz bu sayede güçleniyor” diye tavsiyede bulunuyor Mohamed. “Hayran olduğum birini muhteşem bir stille görürsem onların kıyafetinden ufak parçalar alıp kendimde deniyorum” diyor Bateman bir öneri olarak. “Birçok havalı kadının kravat taktığını gördüm. Ben de bir tane alıp inanılmaz süslü bir Simone Rocha setiyle tamamladım ve çıkan sonuca bayıldım.”
“Hepsini çok seviyorum. İster iyi ister kötü, bütün trendleri seviyorum. Yeni sezonların ne getireceğini görmek hep çok heyecanlı” diyor Cirillo, takipçilerine ilham veren o zengin insan karmaşasını, sokağın tuhaflıklarını ve romansını fotoğraflama konusunda. “İnsanlar bana hep şöyle diyor: ‘Küçük bir yerde yaşıyorum ve kimse böyle giyinmiyor ama şimdi görünce, ben de deneyeceğim çünkü böyle hissediyorum!’ Bunu her duyduğumda çok mutlu oluyorum.”
Kaynak: Vogue
Modayı Yerinde Görün Hakkında S.S.S.
0 Yorum
0 yorum
Yorum Yaz